Erdoğan hükümeti asgari ücret üzerinden sınıf savaşını tırmandırmaya hazırlanıyor

Asgari Ücret Tespit Komisyonu aralık ayının ilk haftasında toplanarak, Türkiye’de milyonlarca işçi ailesini ilgilendiren 2026 yılı asgari ücretinin belirlenmesi için çalışmalara başlayacak.

Asgari ücret, son yıllarda mali sermayenin talepleri doğrultusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin işçi sınıfına açtığı savaşın başlıca cephesi olmuş durumda. Artan hayat pahalılığı karşısında işçi sınıfının büyüyen hoşnutsuzluğu ile şirketlerin ve hükümetin ücretleri bastırmadaki ısrarı arasında manevra alanı daralan sendika bürokrasisi ise suç ortaklığını gizlemeye ve işçileri kontrol altında tutmaya çalışıyor.

İstanbul Tersanesi Komutanlığı'ndan yürüyüşe geçen savunma sanayisi işçileri, 26 Haziran 2025 [Photo: X / Turk Harb-is Istanbul Sube]

Türkiye’de sendikaların işbirliği ile reel ücretlerin gerilemesi asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki makası giderek daralttı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) hazırladığı rapora göre, 2012’de ortalama ücret asgari ücretin 2,25 katı iken, 2022’de 1,56 katına geriledi. 

Rapora göre 1974’te kişi başına GSYİH’nin yüzde 80,6’sı düzeyinde olan brüt asgari ücret, 2025’te yüzde 43,6’ya gerilemiş durumda. Bu, geçtiğimiz yarım yüzyılda dünya gelinde olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfının yaşam standartlarındaki gerilemenin ve büyüyen toplumsal eşitsizliğin bir göstergesi. Aynı rapora göre, Türkiye’de 11,2 milyon işçi (çalışanların yüzde 62,5’i) asgari ücretin yüzde 20 fazlası ve altında ücret alıyor. Diğer ücretlerin yanı sıra işsizlik maaşı ve başka birçok sosyal yardım da asgari ücrete endeksli olarak değişiyor.

Kasım itibarıyla Türkiye’de resmi yıllık enflasyon oranı yüzde 31,07 olurken bağımsız bir araştırma kuruluşu olan ENAG yıllık enflasyonu yüzde 56,82 olarak hesapladı.  Türkiye Avrupa, OECD ve G20 ülkeleri içinde enflasyonda ilk sırada bulunuyor. Ancak işçi ücretlerine sıra geldiğinde sıralama değişiyor. Eurostat 2025 yılı verilerine göre Türkiye, 30 Avrupa ülkesi arasında asgari ücret tutarının en düşük olduğu 25. ülke.

Önceki yıllarda hükümet asgari ücrette resmi enflasyon oranında veya birkaç puan üzerinde artış yapıyor ve işçiler gerçek enflasyon ile resmi enflasyon arasındaki fark kadar bir kayba uğruyorlardı. Ancak 2023 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından Mehmet Şimşek’in uluslararası ve yerli mali sermayenin talep ettiği şiddetli kemer sıkma programını dayatmak üzere Hazine ve Maliye Bakanlığının başına getirilmesiyle birlikte saldırı yoğunlaştı. Artışta artık gerçekleşen enflasyon değil, hedeflenen enflasyon dikkate alınıyor. Tüm bunlar, reel ücret kaybını ağırlaştırdı.

2024 yılında resmi enflasyon yüzde 44,38 olurken hükümet asgari ücrete sadece yüzde 30 zam yaptı ve son iki yıldır yüksek enflasyona karşın temmuz ayında asgari ücrete ara dönem zammı yapılmıyor. Önümüzdeki yıl için de resmi enflasyonun altında bir artış planlanıyor. Çeşitli bankalar, “tahmin” adı altında Türkiye’de asgari ücrete ne kadar zam yapılmasını istediklerini açıklıyorlar. Örneğin HSBC, yüzde 20 zam beklediğini duyurdu. Geçtiğimiz yılki oran da yine mali sermaye tarafından dikte edilmişti.

Hükümet ve kapitalist oligarşi işçilerin yaşam koşullarına savaş açarken ücret artışının enflasyonu artırdığını öne sürüyorlar. Oysa gerçekte enflasyonu yükselten artan bütçe açıkları, faiz ödemeleri, silahlanma harcamaları ve şirket kârlarıdır. Geçtiğimiz yıl resmi enflasyon yüzde 44 ve asgari ücret yüzde 30 artarken, savunma ve güvenlik sektörüne ayrılan bütçe yüzde 80 oranında artırıldı.

Hükümetin ücretleri baskılamasının ana sebebi ise küresel rekabet basıncı altındaki kapitalistlere yüksek sömürü oranına sahip bir ucuz işgücü piyasası sunmaktır. Kısa süre önce Dünya Sosyalist Web Sitesi’nde çıkan bir yazı, Türkiye’deki üretimin “asgari ücretin Türkiye’dekinin üçte birinden az olduğu Mısır’daki nitelikli sanayi bölgelerine (QIZ)” kayışına dikkat çekmişti (Mısır’da aylık asgari ücret yaklaşık 150 ABD dolarıyken Türkiye’de 520 dolar). 

En büyük işçi sendikası konfederasyonu Türk-İş, geçtiğimiz yıl asgari ücret zammı sonrası itibar kaybını giderme ve toplumsal öfkeyi yatıştırma kaygısıyla imza törenine katılmamış ve artık komisyonda yer almayacağını ilan etmişti. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, “Adil olmayan bir komisyonda 50 sene durduk. Adil bir düzenleme yapılmadığı sürece asgari ücret tespit komisyonuna katılmayacağız,” demişti.  

15 kişilik komisyonda, 5 işveren sendikası (TİSK) temsilcisi, 5 en büyük işçi sendikası konfederasyonu (Türk-İş) temsilcisi ile 5 hükümet temsilcisi bulunuyor. Hükümet ve işveren temsilcilerinin oyları asgari ücretin belirlenmesi için yeterli oluyor. Hükümet bu tiyatronun devam etmesi için pazartesi günü Türk-İş’e bir öneri yaptı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türk-İş Genel Başkanı Atalay ile yaptığı görüşmede hükümet temsilcisi sayısının beşten bire düşürülmesini önerdi.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 21 Kasım'da İzmir'de düzenlenen Değişen Çalışma Hayatında İşçi ve İşveren Buluşmaları'nda konuşma yapıyor. [Photo: X/@isikhanvedat]

İkinci en büyük konfederasyon olan hükümet yanlısı Hak-İş, komisyonun 7 “işçi temsilcisi”, 7 işveren temsilcisi, 1 bağımsız başkan olmak üzere 15 üyeden oluşmasını önerdi. Türk-İş’in yanı sıra diğer konfederasyonların da (Hak-İş ve DİSK) komisyona üye olması talep edildi.

Sözde “muhalif” DİSK ise pazartesi günü düzenlediği basın toplantısında, asgari ücretin kişi başına GSYİH’nin en az yüzde 60’ına endekslenmesini önerdi. Buna göre DİSK’in 2026 asgari ücret talebi yaklaşık 40 bin liraya denk geliyor. Türk-İş’in kasım ayı hesaplamasına göre, dört kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı, ayda 97 bin liraya yükselmişken bu, iki kişinin çalıştığı bir hanede yoksulluk sınırına bile ulaşılamaması anlamına gelir. Üstelik DİSK veya diğer konfederasyonlar, 40 bin lira talebi için bile üyelerini ciddi bir şekilde harekete geçirmek için hiçbir şey yapmayacaktır.

İster hükmet yanlısı ister muhalif olsun sendikal aygıtın ortak kaygısı ücretlerin düşüklüğü değil, işçi sınıfı içinde büyüyen öfkenin kontrollerinden çıkma tehlikesidir. Onlar, onlarca yıldır yaptıkları gibi sınıf mücadelesini istedikleri gibi bastıramama korkusu içindeler.

Onlar geçtiğimiz yıl olduğu gibi çeşitli protesto çağrıları yaparlarsa da bu işçi sınıfının artan muhalefetini kontrol altına alma ve itibarlarını koruma çabasından kaynaklanacaktır. Basın toplantılarında ya da göstermelik eylemlerinde öne sürdükleri talepler hükümete yalvaran boş çağrılardan fazlası değildir ve işçi sınıfının bu taleplerin gerçekleşmesi için nasıl mücadele edeceği sorularını gündeme getirmek şöyle dursun, bu soruları bastırmaya hizmet etmektedir.

Sosyalist Eşitlik Partisi – Dördüncü Enternasyonal, programında “ücretlerin işçilerin denetiminde tespit edilen enflasyona paralel bir biçimde otomatik olarak ayarlanması” ve “herhangi bir ücret kaybı olmadan çalışma sürelerinin azaltılması”nı savunmaktadır. Kitlesel bir seferberliği gerektiren bu taleplerin hayata geçmesi için işçiler ipleri kendi ellerine almalı, sendikalardan bağımsız taban komitelerini inşa etmeli ve daha iyi ücret ve yaşam koşulları uğruna mücadeleyi özel kâra değil toplumsal ihtiyaçlara dayalı bir işçi iktidarı uğruna mücadeleyle birleştirmeliler.

Loading